LİBRİ ELECTUS

Okuduk, okuduk, ok olduk…

Posts Tagged ‘Epifani

9. hafta: Updike ve epifani

leave a comment »

Nerede duyduğumu hatırlamadığımdan gerekli kredileri dağıtamayacağım ama bildiğim en güzel epifani tanımı şu sanırım: “It’s always love at first sight. Sometimes it takes time to recognize.”

Bu duygusal başlangıcın ardından bu yazı nereye gider, John Updike’ın meşhur tavşan serisinin ilk kitabı Rabbit, Run (Tavşan Kaç) ile nasıl bağlanır hiç bilemiyorum. Bunu hep birlikte biraz sonra göreceğiz. Ama şuna eminim ki bir yerlerde James Joyce’dan bahsetmek zorundayım. Dahası James Joyce demişken Epiphanies‘i de atlamamak durumundayım. Bilgisayarın başına oturma ve 9. haftayı tamamlama isteksizliğim göz önünde bulundurulacak olursa bu zorundalığı hemen yerine getirsem hiç fena olmayacak: Epifani, hıristiyanlıkta üç kralın (magi) Bebek İsa’yı ziyaret ederek onu ilk kez görmesi anlamına geliyor. Çocukluğunda sıkı bir katolik eğitim almış Joyce ise bu terimi “sıradan bir olay veya düşüncenin sonsuz bir güzelliğe çevrilmesi” olarak kabul etmiş ve Dubliners (Dublinliler), A Portrait of the Artist as a Young Man (Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi) gibi eserlerinde epifaniden bol bol yararlanmış. Modern edebiyatta ise epifani dış gerçekliğin algılayan için transandantal bir önem kazanması manasına geliyor.

Tavşan, Kaç’taki epifaniden önce eseri biraz anlatmam gerekiyor. Yazarın 1960’ta yayınlanan bu romanı 26 yaşındaki Harry Angstrom’un hayatından bir kesiti anlatıyor. Harry ya da arkadaşlarının kendisine lisedeki parlak basketbol günlerinde taktığı isimle Rabbit artık berbat bir kadınla evlidir, bir çocuğu vardır, bir tanesi daha yoldadır, hayatını berbat bir iş olan markette meyve sıkacağı satıcılığı ile kazanmaktadır. Lisedeki basketbol başarısı belki de onun yaşamındaki tek güzel şeydir ve çok gerilerde kalmış gibi görünmektedir. Derken bir akşam evinden çıkar, bir anda kendini kaçarken bulur ve olaylar gelişir.

Son yıllarda özellikle Tom Perrotta romanlarında benzerlerini görmeye alıştığımız Tavşan, kaçma konusunda da tam bir başarısızlık örneğidir. Sizin anlayacağınız fazla uzağa gidemez. Karısı Janice ve kızın ailesinin bağlı bulunduğu kilisenin papazı durumu düzeltmek için Harry’e yardım etmeye karar verir ve onun nasıl biri olduğunu anlayabilmek için Harry’e golf oynamayı teklif eder.

David Lodge romanda Updike’ın ikilinin golf oynadığı sahneyi anlattığı kısmı epifani örneği olarak almış. Tavşan, ergenlik döneminde kulüpte golf çantalarını taşıyarak harçlığını kazandığı için oyunun kurallarını bilmektedir. Fakat, bu ön bilgi onun için yeterli olmaz ve ilk atışında başarısız olur. Bu sırada rahip Eccles ona karısını neden terk ettiğini sorar. Tavşan “Sana söylemiştim ya. Bir şeyler eksik” diye cevap verince Eccles, o şeyin ne olduğunu sorgulamaya başlar (“Neden bahsediyorsun Harry? Böyle bir şeyin varolduğuna emin misin? bu şey sert mi yumuşak mı? Mavi mi kırmızı mı?”) . Rahip bu sorularıyla Tavşan’ı sıkıştırırken genç adam ikinci atışını yapar. Bu atışı mükemmeldir. Tavşanın şöyle dediğini okuruz: “That’s it!” (“İşte bu!”) Böylece Updike’ın epifani paragrafları sona erer. Tavşan’ın topu deliğe sokup sokmadığı belirsiz ve aynı zamanda önemsizdir. Önemli olan Harry’nin neyin eksik olduğunu fark edebilmiş olmasıdır.

Lirizm ve metaforlar -bu projenin önceki konularını okumuş olanları şaşırtmayacağı üzere- epifanilerde de kullanılan iki önemli araç. Eğer fırsat bulur da Updike’a zaman ayırabilirseniz yazarın bu iki konuda da çok başarılı olduğunu göreceksiniz. Harry’nin aydınlanmasından önceki paragraflarda ilk olarak şiirsel bir dille meyve ağaçlarını anlatıyor. Daha sonra ise yazı metaforik bir anlam kazanıyor (“his ball is hung way out, lunarly pale against the beautiful black blue of storms”) ve ardından Tavşan’ın Eccles’a “That’s it!” diye bağırıyor. O anda yaptığı işten bağımsız olarak evliliğindeki yanlışı gösteren o “that’s it!”i.

John Updike’lı, epifanili dokuzuncu haftayı da böylece tamamlamış olduk ve siz fark etmeseniz de çoktan Milan Kundera ve “Büyülü Gerçeklik”le dolu onuncu haftaya yelken açtık. Sıkıntılarımı kolay tercihlerle aştığımı söyleyen olursa çok bozulurum haberiniz olsun.

* İlk fotoğrafı üreten ezu. İkincisi ise thespeak‘e ait. Fotoğrafların orijinallerine buradan ve buradan erişebilirsiniz. Her iki fotoğrafın lisansı: Attribution-Noncommercial-Share Alike 2.0 Generic. Kendilerine yazımı bilmeden de olsa güzelleştirdikleri için teşekkür ederim.

Written by b

15 Nisan 2010 at 1:12 pm