LİBRİ ELECTUS

Okuduk, okuduk, ok olduk…

Posts Tagged ‘Graham Greene

14. hafta: Greene ve egzotik

leave a comment »

Emperyalizmin yükselişinin ve sömürgeciliğin ortaya çıkmasının edebiyat arenasında doğurduğu sonuçlardan biri de sömürgeci ulusların bir kısım yazarlarının farklıyı/yeniyi/bilinmeyeni bulmak üzere kendilerini sömürülen “uzak” topraklara atması oldu. Bu yazarların en önemli örneklerinden biri çoğunuzun bildiği üzere Graham Greene’nin de çok takdir ettiği Joseph Conrad idi.

“Greene ve egzotik” başlığının bir yanlış anlaşmaya kurban gitmemesi için baştan şu açıklamayı yapmakta da fayda görüyorum: Bugün egzotik kelimesini “çekici” ya da “cezbedici” sıfatlarının karşılığı olarak değil, TDK’nın da önerdiği gibi “yabancıl” manasında kullanıyoruz. Greene romanlarında Britanya adasının dışındaki uzak toprakları isim vermeden sık sık kullanmış bir yazar. Hatta onun eserlerinde yarattığı bu dünyaya “Greeneland” deniyormuş. Bu tercihinde de Sierre Leone’de MI6 için çalıştığı günlerdeki gözlemleri ve tecrübeleri çok etkili olmuştur kanısındayım.

Kurguda egzotiklikten yani “uzaklardan” yani “yabancıldan” bahsedeceksek eseri okuyacak insanların “yuvada” oldukları varsayımını yapmak zorunda olduğumuzu fark etmişsinizdir. The Heart of Matter‘da olayların nerede geçtiğini bize hiçbir zaman açıklamayan Greene, özellikle romanın başında (tıpkı Conrad’ın bu tip eserlerinde yapmayı tercih ettiği gibi) okuyucunun “memleket” ve “sıla” algılarıyla oynuyor. Ne demek istediğimi açıklayayım.

Olaylar, romanın yan karakterlerinden biri olan Wilson’ı anlatarak başlıyor ve aslında Wilson egzotik dekorun okuyucuya verilebilmesi için sadece bir araç. Bu gaye tamamlanır tamamlanmaz da rotamızı asıl adamımız Scobie’ye çeviriyoruz. Greene’in nerede olduğumuza dair bizleri bir şaşırtma çabası var (algılarımızla tam da bu noktada oynuyor). Wilson’ı Bedford Oteli’nde olduğunu söyleniyor, yakınlardaki katedralin çanları çalıyor, Bond Street’ten bahsediliyor. Tüm bunlar tipik bir İngiliz şehrinin özellikleri gibi görünüyor. İlk paragrafta yaban ellerde olunduğuna dair kanıtlar ise Wilson’ın açıkta olan dizlerinden bahsedilmesi (Şort giymek o dönemde Britanya erkeklerinin vatanlarında yapmadığı bir şey) ve dans dersi alan kızların zenci olması. Yazarın bu ikiliği (ya da ikiyüzlülüğü mü demeliyim) yaratırkenki bir diğer amacı da sömürgecilikte üstün olan sömüren tarafın güçsüz tarafa kendi kültürünü yaymaya çalıştığını da yansıtmak istemesi. Afrikalı kızlar saçlarını tıpkı İngiliz kızları gibi düzleştirmeye çalışıyorlar, siyahi memurlar ve onların eşleri kendilerini Britanya saltanatına adamış, onlar için çalışıyorlar.

Egzotik çoğunlukla yazarların romanları için kullandığı bir araç ve fakat çoğunlukla amaç değil. Evet The Heart of Matter, kendine olayların geçtiği yer olarak Afrika kıtasını seçerek sömürgecilikle ilgili önemli bir eser durumuna gelmiş durumda fakat bu romanın aslında dini inançları ve ahlaki sorumlulukları sorgulamak için yazılmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Suriyeli üçkağıtçılar, üç kuruşa kendini satabilecek Afrikalı hizmetliler, ortalıkta neden dolaştığı belli olmayan Hintliler, bol bol sıcak ve Afrika’nın diğer doğa şartları romanı renkli ve süslü bir hale getirmiş. Öte yandan Greene aynı olay örgüsünden egzotik öğesini çıkartarak da bu romanı yazabilir miydi? Kesinlikle yazabilirdi.

Haftaya Muriel Spark ve The Prime of Miss Jean Brodie var. Romandan konuşurken belki biraz filminin berbatlığının dedikodusunu da yaparız. Ne dersiniz?

Written by b

6 Ağustos 2010 at 9:29 pm